Cengiz Çambel
Rossmann, Türkiye ve Pınar ailesi sevgisi nedeniyle yatırıma geldi, mağazalar açtı
64 yaşındaki Dirk Rossmann, eşi ve 2 çocuğuyla şirkette çalışıyor. Onlara danışmadan karar almıyor. Aile fertleri ile çalışmanın son derece iyi olduğunu vurguluyor. Türkiye’ye olan yatırımda aile de destek veriyor.
Kasım 2009 sayımızda Pınar ailesinin Alman kozmetik zinciri devi Rossmann ile yaptığı işbirliğini haber olarak dergimizde yayınlamış, geçen sayımız da Temmuz ayı sonunda Ankara’da 2 mağaza birden açacağı müjdesini vermiştik.
Gazetecilerle birlikte Temmuz ayı sonunda Rossmann’ın Ankara’da 2 mağaza açmasıyla ilgili olarak Ankara’ya gittik. Önce Antares AVM’yi, daha sonra da Kentpark AVM’deki Rossmann mağazalarını gezdik. Dergimizin içinde basın toplantısıyla ilgili detaylı bilgileri zaten okuyacaksınız. Ben sadece burada gözlemlerimi ve yaşadıklarımı aktaracağım.
Rossmann, bir kere Türkiye’deki tüm kozmetik mağazalarından çok farklı bir konsept. Ne Watson’s, ne Gratis ve nede kapanan For You’lara hiç benzemiyor. Sevil ve Tekin Acar kozmetiklerden çok farklı. Hepsinin ötesinde. Ama içlerinde pahalı parfümler de var. Bende ucuz fiyatları nedeniyle taksitli alışveriş yaparak parfüm aldım. Mağaza biraz Tchibo, İKEA, Koçtaş, Tepe Home ve süpermarket karışımlarına benziyor. Mağazada sadece şarküteri ürünleri, sebze-meyve ve et yok. Diğer ürünler mükemmel sergilenmiş. Hatta altını kirleten bebekleri bile düşünmüşler. Fiyatlar çok ucuz. Rossmann markalı ürünler ise kapışılacak gibime geliyor. Bu mağazalar Türkiye’de iş yapar. Kentpark AVM’deki Rossmann ise Watson’s ile karşı karşıya bulunuyor. Fevzi Pınar ile mağazayı gezerken bir ürünün fiyatının süpermarketlerden biraz pahalı olduğunu söyleyince 2. mağazaya uğradığımızda fiyatın hemen geriye çekildiğini gördüm ve bu muhteşem hıza hayran kaldım. Aynı başarıyı müşteri kartında da göstermişler. Çok kısa sürede Rossmann Müşteri Kartları hazırlanmış bile.
Gelelim basın toplantısında Rossmann Yönetim Kurulu Başkanı Dirk Rossmann’a sorduğum soruların cevaplarına. Mağazaları gezerken ve İstanbul’dan Ankara’ya giderken sorular hazırladım. Genelde tüm basın toplantılarına giderken adetimdir ve hazırlıklar yaparak, sorular çıkararak giderim.
Almanya’daki Türkler ısrarla Rossmann ailesine “Türkiye’ye gidin, yatırım yapın” demelerine rağmen üzerinde durmamışlar ta ki Fevzi Pınar ve kardeşleri ile tanışana kadar. Dirk Rossmann, Fevzi Pınar ve kardeşlerine adeta ilk görüşte hayran kalmış, çok iyi partner olacaklarına inanmış ve hiç düşünmeden (eşine de sormuş ve evet yanıtını almış) Türkiye için yatırıma karar vermiş. Aslına bakarsanız ticaret hayatında duygusallığa yer yoktur ama bu evlilik duygusallık üzerine kurulmuş. Sonra Dirk Rossmann İstanbul’u gezmeye gelmiş ve potansiyele hayran kalmış. Türklerin çocuk sevdası ve genç nüfus, yatırımı hızlandırmış.
64 yaşındaki Dirk Rossmann, eşi ve 2 çocuğuyla şirkette çalışıyor. Onlara danışmadan karar almıyor. Aile fertleri ile çalışmanın son derece iyi olduğunu vurguluyor. Türkiye’ye olan yatırımda aile de destek veriyor. Almanya’da doğurganlık oranlarının azalmasına çok üzüldüğünü söyleyen Rossmann, bu konuda Almanya’da Başbakan Merker’in Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan gibi vatandaşlarına seslenmesi gerektiğini söylüyor. Almanya’da bin kişiye 8 bebek düşüyormuş.
Bu başarıda Fevzi Pınar ve kardeşlerinin büyük katkısı var. 2015 yılına kadar Türkiye’deki mağaza sayısı 250’ye çıkacak. Kendilerini bu sütunlardan bir kere daha kutluyor, bu konseptin Türkiye’de çok başarılı sonuçlar alacağını inanıyorum.
Yazarımızın bu yazısı Retail Türkiye Dergisi’nin Ağustos 2010 – 18. sayısında yayınlanmıştır.
Cengiz Çambel
Perakende sektörünün başı sağolsun

Sosyal medyadan duyduğumda önce inanamadım. Kendimden geçtim. Nasıl olur dedim. Daha yeni görüşmüştük. Her şey yolunda sağlığım çok iyi diyordu. Daha sonra kızıyla yazışıp gerçeği öğrendim. 11 Aralık tarihinde ebediyete uğurladık.
İbrahim Pekbay, bizim için çok değerli isimdi, ağabeydi. Bilmediğimiz konuları, sektörde gelişmeleri Pekbay’dan öğrenirdik. Geçmiş yıllarda kendisiyle karış karış Anadolu’yu gezdik. Perakende konferanslarımızın değişmez konuşmacısıydı. Türkiye’nin en iyi perakende şirketlerinden biri olan Beğendik’in yönetim kurulu üyesiydi. O yıllarda anlattıklarını bugün yaşıyoruz. Gerçeğe dönüşüyor anlattıkları.
Pekbay ayrıca da çok iyi bir gazeteciydi. Yazmayı çok severdi. Dergimizde ve internet sitemizde de uzun yıllar yazılar yazdı. Son olarak da Kayserihakimiyet2000.com adlı internet sitesindeki CİMDİK adlı köşesinde yazdıklarını bizimle de paylaşıyor, yayınlamamızı istiyordu. Bizde perakende ile ilgili olanları yayımlıyorduk. Hatta uzun süre yayınlamazsak bizleri telefonla arayıp kızgınlığını tatlı bir dille ifade ediyordu.
İstanbul’a geldiğinde ofisimize ziyaretimize gelir, birlikte yemek yapıp yerdik. Çok iyi bir dost ve arkadaştı. Hastalık süresinde de moralini hiç bozmadı. Ne zaman arasak, “Gayet iyiyim” derdi. En son 5 Aralık tarihinde yazıştık. Bizlere VEDA yazısını iletti. O gün yayımlayamadık ama bugün özetini aşağıda yayılmak istedim.
“Gelelim bu yazının gerekçesine…
Değerli dostlar…
Buradan sizlere anlatamayacağım, geçmişten gelen işlerimle ilgili sıkıntılar ve üzerine eklenen önemli sağlık sorunum nedeniyle aklımı gündeme veremiyorum.
Belirttiğim gibi, son zamanlardaki yazılarım da bunu kanıtlıyor.
Size çare nedir bilmem ama bence “Bana bir süre müsaade, tekrar buluşmak üzere” diyerek araya gitmek ve belki tekrar “Ben geldiiiim” diyerek başlamak, ya da tümden son kez bir “VEDA” yazısı ile yazı yerine kendimi köşeme çekmek olabilir.
Umarım görürüz…
Ya da “Veda” yazısı yazmaya fırsat buluruz.
Ama siz, sağlıcakla kalmaya, geleceğe umutla bakmaya, mutlu olmaya lütfen devam edin.
Çünkü yaşama sarılmanın birinci kuralı huzur içinde moralleri yüksek tutmaktır.
Son olarak diyorum ki, şöyle bir soru gelebilir…
“Biraz bana müsaade” izin talebin, ne zaman son bulur?
Cevap; inşallah belki yarın, belki yarından da yakın…”
Çok erken bizleri terk ettin sevgili İbrahim Pekbay. Daha yapacak çok işimiz vardı. Balkonda yemek yiyip sohbet edecektik. Ülkenin sorunlarıyla boğuşup duracaktık.
Seni çok özleyeceğiz. Nur içinde yat, mekanın cennet olsun.
Cengiz Çambel
Alman ekonomisi resesyona mı giriyor?
Dünya, global bir kriz yaşıyor. Bu krizden tüm ülkeler olumsuz etkilenirken Avrupa’nın en güçlü ülkesi olan Almanya’da tehlike sinyalleri bir kat daha fazla.
Bugüne kadar hep Türkiye perakende sektörünü yazarken bu kez rotamı Alman ekonomisine çevirdim. Zira yazarımız Ercüment Tunçalp, Türk ekonomisi, perakende ve gıda sektörleriyle ilgili çok güzel yazıları gündeme alıyor. Almanya’da yaşanan bu gelişmelere ilgi duymamın en önemli sebebi ise Berlin’de yaşayan lise arkadaşım Eyüp Güler’le yaptığımız sohbetten kaynaklanıyor. Güler, Almanya’da yaşanan sıkıntıların ilerleyen aylarda daha da artacağı görüşünde. Güler’e göre bir teknoloji ülkesi olan Almanya’nın muhafazakâr kesiminin akıllı cep telefonlarına geç adapte olması, elektrikli araçlar konusunda AR-GE ve üretime geç başlaması, yapay zekayla ilgili çalışmaları geç başlatması, rakip ülkelerden daha geç devreye alması nedeniyle global pazarda yenilikleri devreye alamadı. Chip pazarını Taiwan’a kaptırdı.
Almanya kendisi teknoloji ürettiği halde Alman halkının büyük bir bölümü Türkiye’de yeni teknolojiye çabuk adapte olan insanların aksine yeni teknolojilere karşı temkinli yaklaşıyor, bu yeni teknolojileri kullanmaya geç başlıyor. Şirketlerde ve politikada karar mekanizmalarında da bu tür insanlar görevde olduğundan yeni teknolojilerin ülke çapında hayata geçirilmesi çok geç oluyor. Böylece Almanya uluslararası rekabette treni kaçırıyor. Örneğin e-devlet gibi bir sistem Almanya’da yok, hatta böyle bir sistemin planları bile yok. Sağlık sektöründe ise sorunlar giderek artıyor. Hastanelerden randevu almak için aylarca beklemek gerekiyor.
Almanya, son yıllarda yaşamadığından daha çok sıkıntılarla gündeme geliyor. Rusya ile Ukrayna arasında yaşanan savaş, Alman ekonomisine darbe indirdi. Almanya, Rusya’ya boykot uygulama kararıyla birlikte bu ülkeden aldığı tüm doğalgaz, akaryakıt, çelik gibi ürünlere ambargo koydu. Böylelikle ülkede üretim maliyetleri her geçen gün artmaya başladı. Otomotiv sektörü Rusya’dan ucuz fiyata aldığı çeliği almak için rotayı maalesef pahalı satan ülkelere yöneltti. Otomobil fiyatları arttı. Zira Alman ekonomisini ayakta tutan en önemli sektörlerin başında otomotiv endüstrisi geliyor.
Öte yandan ABD, Avrupa’nın en büyük ekonomisi olan Almanya’nın güçlenmesini istemiyor ve Almanya ikinci dünya savaşının sonundan beri ABD’nin çıkarları doğrultusunda hareket ettiği için son yıllarda bu yönde verdiği kararlar Almanya’nın aleyhine oldu. Angela Merkel iktidarı döneminde Rusya ile yapılan anlaşma sonucu Rusya’dan ucuz gazı Almanya’ya getirecek olan iki boru hattı “Kuzey Akım Boru Hattı 1 ve 2” Baltık Denizi üzerinden Almanya’ya bağlanmıştı. ABD ise Almanya’nın Rusya’dan gaz almasına hep karşı çıkmış, kaya gazı ya da hidrolik kırılma gazı alın şeklinde Almanya’ya resmen baskı yapmıştı. 26 Eylül 2022 günü bu iki boru hattı sabotaj sonucu havaya uçuruldu. Böylece uzun yıllar büyük büyük emek ve para harcanarak döşenen boru hattı kullanılamaz hale gelmiş ve Almanya’nın Rusya’dan gaz ithal etmesi engellenmiş oldu. Sabotajı kimin yaptığı kanıtlanamasa da Arkasında ABD veya Ukrayna’nın olduğu tahmin ediliyor.
Almanya bu sabotaj olayından beri ABD de dahil olmak üzere diğer ülkelerden sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ithalatını önemli ölçüde artırdı.
Bu ithal edilen sıvılaştırılmış doğalgaz, ABD’deki kaya gazı ya da hidrolik kırılma gazı kaynaklarından elde ediliyor, sıvı hale getiriliyor, gemilere yükleniyor ve Avrupa’ya taşınıyor. Burada yeniden gaz haline getirilip şebekeye veriliyor.
Bu gaz hem Rusya ile yapılan anlaşmadaki fiyattan çok daha pahalı hem de bu gazın elde ediliş yöntemi çevreye zarar verdiği için Almanya’da yasak. Çevreyi koruma konusunda oldukça duyarlı olan Almanya, Yeşil Parti’nin de iktidara ortak olmasına rağmen ülkesinde yasak olan bir yöntemle üretilen gazın ABD’den ithal edilmesine göz yumuyor. Bu ithal edilen pahalı gaz Almanya’daki endüstrideki üretim maliyetlerini büyük oranda arttırdı, uluslararası rekabette Alman şirketleri fiyatlarını arttırmak zorunda kaldılar örneğin otomobil fiyatlarında büyük artış oldu. Uluslararası pazarda Alman şirketleri rekabette zorlanmaya başlayınca küçülmeye başladılar ve üretim maliyetlerini azaltmak için Almanya’daki fabrikalarını azaltıp daha ucuz üretim yapabilecekleri ülkelerde fabrikalar kurmaya başladılar. Artan enerji maliyetleri aynı zamanda konutlardaki ısınma ve sıcak su fiyatlarına da yansıdı. Böylece bağımsız hareket edemeyen Almanya kendi ülkesi aleyhine verdiği kararlarla ülkesindeki işsizliğin artmasına ve ekonominin zayıflamasına neden oluyor.
Çin, otomotiv pazarında elektrikli araçlarla liderliği ele geçirdi. Çinli otomotiv firmaları Avrupa’da çok güçlenirken Alman otomobilleri tüm dünyada artan fiyatları nedeniyle kan kaybetmeye başladı. İlk etkisi ise Çin’de gözlemlendi. Volkswagen, Almanya’da bazı fabrikalarını kapatacağını açıkladı. Bu kapatma ile binlerce işçi, işsiz kalacak.
Almanya’da sadece Tesla üretim yaparken BYD ve Chery, ülkemizde yatırım yapmak için kolları sıvadı. Geçtiğimiz günlerde Paris’te düzenlenen Otomotiv fuarında bile Çinli otomotiv devlerini görmek mümkündü. Fuarda hep ekonomik araçlar öne çıktı. Bu da Çinli otomotiv firmalarına büyük avantajlar sağlıyor.
Almanya’nın dev firmalarından Thyssenkrupp da Rusya’da hammadde olan çeliği alamayınca diğer ülkelere yöneldi. Fiyatlar tavan yaptı.
Gazeteci meslektaşımız Barış Soydan’da kendi Youtube kanalında bu analizi çok güzel yağmış. (https://www.youtube.com/watch?v=JAaF1kOz7d4)
Otomotiv sektörü dışında beyaz eşya, ilaç, sigortacılık, yazılım gibi sektörlerle de güçlü olarak var olmayı sürdüren Almanya’yı acaba bu sektörler kurtarmaya yetecek mi?
Cengiz Çambel
Nur içinde yat Ramazan Ulu

Bazen kelimeler düğümleniyor, ne diyeceğimiz, konuşacağımızı bilemiyoruz. Bilgisayarımı açınca karşıma çıkan haberle yıkıldım kaldım. Gözlerim doldu, hala ümidim vardı yaşayacağından. Vücudu dirençli, hastaneden sapa sağlam çıkacaktı, bekliyordum. Hatta yanına ziyaretine de gidecektim.
Çok sevdiğim dostum, ağabeyim, bana perakende sektörünü öğreten ve sevdiren Ramazan Ulu’yu maalesef ki kaybettik. 1982-1989 yılları arasında çeşitli gazetelerin ekonomi servislerinde çalıştıktan sonra sektör büyüğüm, nur içinde yatsın Bülent Yardımcı ile birlikte Bakkal.Market Dergisi’nde çalışmaya başladık. Çeşitli sektörleri bilmeme rağmen perakende sektöründen, marketlerden, gıda sektöründen hiç bilgim ve tecrübem yoktu. Sektörü öğrenmemim tek yolu da perakende noktaları, bakkalları ve marketleri gezmem, yöneticilerinden işin püf noktalarını öğrenmeden geçiyordu.
İşyeri ofisimiz Levent’teydi. 1990’lı yıllar. Market sayısı yok denecek kadar azdı. Olanlarda çok küçük, bakkal irisiydi. Sanayi Mahallesi’ndeki Ulu Kardeşler Marketler ise pırıl pırıl parlıyordu. Marketin içi oldukça güzel, müşteri sayısı da fazlaydı. Ahşap merdivenlerden asma kata çıkarak marketin sahibiyle tanışmak istedim. Karşımda muhteşem bir insan, müthiş misafirperverliğiyle Ramazan Ulu çıktı, beni konuk etti. O günden sonra Ramazan Ulu ile çok sıkı dost olduk. Bana perakende ve gıda sektörünün en ince noktalarını öğretti. Satın alma görüşmelerinde birlikte bulunduk.
Öğleyin işyerimizde yemek çıkmazdı. O yıllarda malum, ekonominin de çok iyi olduğu söylenemezdi. Ben öğleyin sanki Ulu Kardeşleri’n bir çalışanıymış gibi markete yemek yemeğe gider, personelle birlikte yemeğe ortak olurdum.
Türkiye’de perakende sektöründe ilk kampanyayı başlatan kişilerden biri de Ramazan Ulu’ydu. Müşterilere çekilişle çeyrek altın hediye ederdi. Üretici firmaların kendilerine hediye ettikleri minik elektrikli ev aletlerini de kampanya sonucu tüketicilere sunardı. Ramazan Ulu, eski bir öğretmen. İnsanlara yaklaşımı çok iyi bilirdi. Sevecendi. İnce eleyip sık dokurdu. Sektörün birleşip bütünleşmesi için çok çabaladı. Önce İSMAR’ı kurdular, sonra da İstanbul PERDER’i. STK’larda da görev almayı çok severdi. Bu güzel kelimeleri daha uzatmak mümkün ama parmaklarım klavyeye gitmekte zorlanıyor.
Sektör, çok büyük bir değeri, ağabeyi kaybetti. Mekanın cennet olsun Ramazan Abi, nurlar içinde yat.