Sosyal Medya Hesaplarımız

Yalçın Aras

Trabzon’da Türkiye perakende sektörünün verimlilik konferansı

Yalçın Aras
Abone Ol:

Verimlilik konusunu esas alan bu konferans gerçekten perakendecilerin ve sektörün alabileceklerini ve verimlilik konusunda bilmediklerini yüzde yüze yakın bir şekilde aktarmaya çalıştı.

Aylık olarak yayınlanan Retail Türkiye Dergisi ve Türkiye Perakendeciler Federasyonu’nun ortaklaşa organize etmiş olduğu Perakende Konferansı bu defa Trabzon’da yapıldı. Sabiha Gökçen Hava Alanı’ndan kalkan uçağımızdaki yolcuların büyük bir çoğunluğunun yabancı olması dikkatimi çekti. Dayanamadım ve sordum. Katar, Kuveyt, Suudi Arabistan, Dubai’den geliyorlarmış.
Normal zamanda kalkan uçağımız, kötü hava koşulları nedeni ile sallayarak, kadın çığlıkları ile karışık ve alışık olmadığım derecede sert ve hiç durmayacakmış gibi süratle yerde ilerleyerek yağmur ve yoğun buharlaşmanın etkisi ile toz duman arasında zınk diye durarak Trabzon’a indi.
Derin bir nefes aldıktan sonra yanımdaki genç beyefendi ile göz göze gelerek “çok sert indik dedim” beyefendinin cevabı ile Trabzon a geldiğimi tam anladım “Eee… ha burası Trabizon’dur da. Ha buraya inişler hep böyle sert olur da…”.
Trabzon Havaalanı’nın binasında büyük reklam panolarının tümü Arapça, sanki bir Ortadoğu ülkesine inmiş gibi hissettim kendimi. Özellikle Kuveytli turistlerin çok sayıda ev satın aldıklarını ve Arap turist sayısının her geçen yıl bir öncekine göre çok sayıda artığını öğrendim.
Konferansa gelince konu “Perakende de verimlilik” idi. Açılışı Karadeniz PERDER Başkanı Osman Kalafat yaptı. Arkasından bayrağı yükseklere taşımayı hedef edinmiş ve bu işe baş koymuş, mütevazi kişiliği ile sevilen TPF Başkanı Mustafa Altınbilek’in konuşması. Trabzon Ticaret ve Sanayi Odası Başkan Yardımcısı Erkut Çelebi, Trabzon Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı, Verimlilik Politikaları Araştırma ve Araştırma Dairesi Başkanı Dilek Birbil, Extra Depo Genel Müdürü Ali Osman Engiz, Adampos Takım Lideri Uğur Taner, Mavi Jeans İnsan Kaynakları Müdürü Deniz Daver, Galatasaray Üniversitesi Öğretim Üyesi Volkan Demir ile konferans sona erdi.
Bu kadar ismi niçin saydım biliyor musunuz, bütün bu konuşmacılar Türkiye genelinden Trabzon’a akın eden dörtyüz civarında ki perakendeciye bir iki günde verebilecekleri konuları homojen olarak üç saat içerisinde verdiler, hatta dinleyiciler sorular da sordular. Özellikle söylemeliyim ki; konferansta yeni haberler de vardı. Birincisi İstanbul Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ata Şenlikçi, Türkiye’nin ilk perakende yüksek okulunu hayata geçirmiş. Tabii ki TPF büyük katkıları ve önerileri ile. Ayrıca üniversiteli öğretim üyesi denilince böyle olunmalı dedirten ve konuşmasını bitirirken bile devam ediniz nidaları ile insanlara bilgiyi bal gibi sunan; Galatasaray Üniversitesi’nin değerli öğretim üyelerinden kalplerin profesörü Doçent Doktor Volkan Demir’in anlatımlarına hayran kaldık.
Yani verimlilik konusunu esas alan bu konferans gerçekten perakendecilerin ve sektörün alabileceklerini ve verimlilik konusunda bilmediklerini yüzde yüze yakın bir şekilde aktarmaya çalıştı.
Konferanstan sonraki saatler ve ertesi gün Sümela Manastırı’na yapılan ziyaret olsun, Vakfıkebir’de bulunan modern Kebir tesislerine yapılan ziyaret, Maçka yakınlarındaki ana yemeğin “mıhlama” olduğu ziyafetle neticelenen ziyaret ve iş seyahatimiz de yapılan konferansın konu başlığı olan “verimliliğe” cuk diye oturmuş idi
TPF’nun şimdiye kadar yapmış olduğu en yüksek katılımlı bölgesel perakende konferansı olduğunu Retail Türkiye Dergisi Yazı İşleri müdürü Cengiz Çambel’in ağzından duymuş oldum.
Başarı ise, perakende sektörünün sorunlarını bilen, yani elin taşın altına koymuş ve aynı zamanda Altunbilekler Marketler Zinciri’nin Yönetim Kurulu Başkanı olan TPF Başkanı Mustafa Altunbilek’in.

Yazarımızın bu yazısı Retail Türkiye Dergisi’nin Eylül 2014 – 67. sayısında yayınlanmıştır.

Devamını Oku
Yorum Yapın

Yorumunuz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Advertisement

Yalçın Aras

Kara Toprak

Yalçın Aras

Yazar:

Gözleri görmeyen Aşık Veysel bile

“Benim sadık yârim kara topraktır” demiş.

“Ona işkence yapınca bana gülerdi, bir tohum ektim dört bostan verdi”

Dediği dünya ve kara toprağı aslında bizim yaşam kaynağımız.

Bize hayat veren fakat bizim umursamadığımız üç unsur hava, su ve toprak.

Son yıllarda maalesef güzel şeyler yaşamıyoruz. Evlere tıkıldık, bir sabah kalktık ki her şey değişmiş.

Seyahatler, arkadaşlar ile doya doya sohbet, bir yerde buluşmak, sevdiklerine sarılamamak dert oldu her birimize.

Acıyı, hüznü bile kalbimize gömmek durumu ile karşılaştık.

Dünyayı çok hor kullandık, dünya sadece insanlara ait zannettik.

Gölleri, denizleri, nehirleri kirlettik, yetmedi havayı kirlettik.

Şu sıkıntılı günlerde ilaç olacak olan, hasret kaldığımız doğayı bozduk ve halen daha da bozmaya devam ediyoruz.

Tarım alanlarının tam ortasına fabrikalar kurduk karasinekler bastı, ilaçla hepsini telef ettik.

Tarla fareleri evsiz kaldı çıktığı deliklere zehir doldurduk, yılanlar çıktı hepsini katlettik.

Otoyollar yaptık kurda kuşa geçit vermedik, dereleri kanalizasyon ve fabrika atıkları ile zehirledik.

Su kuyuları vardı başlarında da kavak ağaçları hepsini kestik, dallarına kuşlar geliyordu şimdi yoklar.

Sahillerin her karışına ev yaptık martılara konacak yer, yuva bırakmadık artık fabrika çatılarına konuyorlar.

O milyarlarca yılda var olmuş toprağın, doğanın dokusunu bozduk.

Üredikçe yer daraldı insanoğluna, yer daraldıkça doğaya saldırdı.

Koca şehirlerde içilecek sular taşıma sistemi ile besleniyor.

Hani atalarımız demiş ya taşıma su ile değirmen dönmez.

Hala anlamadık, anlamadık, anlamadık.

Elimize geçirdiğimizi denize attık yuttu sandık..

Oysa birçok balığı naylonla boğduk öldürdük,

Mikronize olan çöpleri balık bize yedirdi ve geri kalanı da müsülaj diye bir köpükle ölüyorum artık dedi deniz.

Bu olanlara kahroluyorum, Ama yine de her şeye rağmen ben doğaya aşığım.

Aklımızı başımıza almamız gerekli. Bu işin zengini, fakiri, siyaseti yok.

El birliği ile bozduk, el birliği ile de yeter dememiz lazım.

Gelecek nesillere bize bırakıldığı gibi bırakmamız lazım.

Olmasa dağı olmasa denizi, nehri, gölü, tarlası, kurdu kuşu

Böceği, çiçeği, meyvesi neylesin yeni nesil dünyayı…

Devamını Oku

Yalçın Aras

İstanbul’un taksicileri

Yalçın Aras

Yazar:

İş yaşamım nedeniyle İstanbul’u az çok tanırım. Dünya güzeli ve içinden deniz geçen bu muhteşem şehrin neyini sevmezsiniz diye sorsalar cevabım hiç gecikmez ve acımadan söylerim “bazı taksicileri” derim.

Geçmişten günümüze ne zaman ki İstanbul’a gitsem ve taksi ihtiyacım olsa inanın burnumdan gelir.

Pandemi dolayısı ile yaklaşık 1,5 yıldır bu taksi çilesini çekmiyordum. Geçtiğimiz hafta Ataşehir’de bir alışveriş merkezine aracımı park ettikten sonra hesap ettim, bugün dönüş dahil tam birkaç taksi maceram olacak dedim içimden. Çünkü hepsi bir macera, binmek bir dert inmek ayrı bir dert.

Neyse, önceki  taksi operasyonları başarılı ile geçti. En son durak Karaköy, oradan da Ataşehir ve Bursa’ya dönüş. Aslında ilk bindiğim taksilerde de işler istediğim gibi gitmedi ama olaylar hafif.. Size en ilginç olanını anlatayım. Sarıyer’den Halaskargazi caddesine gideceğim, taksici Sarıyerliymiş “dayı nereden gideyim?” diye sordu.

“Mesela tünelden gideyim mi dayı” dedi. Tünel deyince ben Sarıyer Maslak arasında bir tünel var orası zannettim ve tamam dedim. Seninki oradan çevre yoluna çıktı, Telekom stadyumunun önünden dolaşıp Kağıthane’ye oradan Beşiktaş’a giden tünele ve oradan da Taksim’e derken tam iki misli ücret.

İstanbul taksicilerinin en iyisi bu çünkü yol boyunca doğruluktan, insanlıktan, ahlaktan bahsetti, ders bile verdi yani.

Finalde, saat 17.00 civarı Karaköy’den Ataşehir’e gitmek için tam 12 taksi çevirdim ve çoğunu da kırmızı ışıkta yakaladım. Hepsi de aynı ağız “dayı nereye? Ataşehir’e bu saatte gidemem, köprü ölümdür şimdi, OGS yok, evrakım eksik, şimdi devrediyorum taksiyi, hastam var” gibi bahaneler.

Bendeki çaresizlik teklife dönüştü. Tünelden geçelim karşıya, dönüşte müşteri bulamazsan ben karşılayacağım, yani iki katı ödeme.

En sonunda bir insan evladı, 60 yaşındaymış, yanaştı ve “buyurun dedi.” Bindim, isterseniz tünelden geçelim teklifi benden geldi, zorla kabul etti. Paranın üstü lütfen kalsın dedim o da kedilerime mama alacağım o şartla” diyerek kabul etti.

Ve sohbetin devamında şoför “mesleğim taksicilik ama iş çığırından çıktı, iktidarın veya muhalefetin tebdili kıyafetle müşteri olmaları halinde vatandaşa ne kadar büyük bir kötülük yaptıklarını bizzat anlayacaklardır” dedi!

Geçmişten günümüze gittikçe kötüleşen, insan hayatına etki eden ve İstanbul’dan soğutan bu bir kısım taksicilere mutlaka bir çare bulunmalı.

Geçen hafta yurt dışından gelen bir müşterimizin başına geleni ise anlatmak bile istemiyorum.

Buram buram insanlık dışı davranışların ve zorla para istendiği bir durum özetle.

Yani ülkemiz açısından da çok kötü bir imaj, bu resmen ülkemize ve insanlarımıza eziyet.

Bu durum ülkemiz açısından çok büyük ve çözülmesi gereken bir sorun.

Sorun aslında siyasi bir çekişme ve çıkmaza sokulmuş durumda. Herkes işin ne olduğunu çok iyi biliyor.

İşin garip yanı binmiş olduğum bütün taksi şoförleri kimin çözümden yana olduğunu biliyorlar ve İstanbul’da taksi sayısının artması ile sorunun çözüleceğinden yani İstanbul Büyükşehir’den yanalar.

Bir vatandaş olarak ise “lütfen artık bu sorunu çözün” demekten başka çaremiz yok.

Çünkü birtakım taksiciler insanlıktan çıkmışlar, onlar ile bırakın aynı şehrin aynı dünyanın insanı bile olmak istemiyorum.

Hem taksiye almıyorlar, hem gideceği yeri beğenmiyorlar hem de ağızından çıkacak bir küçük sitem için bile hakarete hazırlar, kavgaya hazırlar ve de çekinmiyorlar.

O kadar kötü yani!

Devamını Oku

Yalçın Aras

Hesap makinesi ve terazi

Yalçın Aras

Yazar:

Klimaların dünya enerjisinin yüzde 10’nu harcadığını bahseden gazete haberini okurken bir taraftan da bu hafta yazacağım makale oluştu.

Masamın üzerinde 25 yıldır duran ve 20’ye 15 cm ebadında 24 haneli bir hesap makinası var.

Japon malı bu aletin üstüne bugüne kadar çay, kahve, su gibi sıvılar pek çok kez dökülmesine rağmen bana hizmet etmeye devam etti.

Ayrıca Kovid19’dan sonra her gün kolonya ile bulaşık yıkar gibi temizledim de yine bana mısın demedi. Hani bozulur da yenisini alırım, zira rengi de soldu.

Ama asıl konu aldığım günden beri hiç pil takmadığım bu makine üstünde bulunan1x4 cm ebadında güneş ışığı kolektörü ile bir gün bile bozulmadan tam 25 yıldır hizmet veriyor olması… Diğer taraftan da, her sabah tartıldığım ve pille çalışan emektar terazim var. Maşallah yılda 4 kalem pil yiyor.

Hesap makinesi milyonlarca rakam üretiyor terazi ise sadece üç haneli ve günde bir kez işlem görüyor.

Biri tüketiyor diğeri ise enerji üretiyor. Asıl mesele pilin ücreti değil, bu aleti kullananların ülkemizde milyonlarca ve tüm dünyada milyarlarca pil tükettiğinde pillerin doğaya verdiği zarar.

Biri yenilenebilir enerji diğeri ise yerli bile olsa içindeki lityumu şuyu buyu ile ithal pil.

Bir taraftan da şunu düşünmüyor değilim, Japonların teknolojisini ve yenilebilir enerjinin hayatımıza getirdiği kolaylık. Bir hesap makinesi veya basit bir terazi bile olsa.

Asıl mesele çarpanları ve cüzdan ile doğaya verdiği zarardır.

Devamını Oku

Yalçın Aras

Yalçın Aras

POPÜLER